Bir düğünde sahne şu şekilde gelişir gelin sahnede, damat yanında müzik çalar, halay çekilir ve takı merasimi başlar… Herkes sırayla gelir, takısını takar. Kimi altın takar, kimi para. Takılar sandığa konur, bazen zarflar içinde, bazen bileğe geçirilir. O an kimsenin aklında « Bunlar kime ait olacak? » gibi bir soru yoktur.
Ama ya işler yolunda gitmezse?
İşte o zaman işler karışır. Kime takıldı, kimin adına takıldı, niyet neydi?.
Düğünde takılan takıların kimin hakkı olduğu meselesi, özellikle son zamanlarda merak edilen bir konu haline geldi. Bunun sebebi ise Yargıtay’ın yerleşik içtihadından vazgeçerek vermiş olduğu güncel kararı. Yargıtay içtihadındaki değişikliğe değinmeden önce « düğünde takılan takı » kavramına değinecek olursak;
Düğün takıları; düğünde gelin ve damada takılan/verilen hediyelerdir. Bu kapsamda altın, kolye, bilezik, para, döviz, çeşitli takı setleri gibi her türlü maddi değere sahip eşya takı olarak nitelendirilebilir.
Peki işlerin yolunda gitmediği olası bir boşanma durumunda bu takıların akıbeti ne olacak, kimin hakkı olarak değerlendirilecek? Bu konuda kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, düğünde takılan takıların kime ait olacağı konusunu Yargıtay içtihatları şekillendiriyor.
Yargıtay içtihatları, kısa bir süre öncesine kadar istisnaları mevcut olmakla birlikte düğünde takılan takıların kadına ait olacağı yönündeydi .Yani damadın yaka çiçeğine bile altın takılsa, o altın « gelinin malı » sayılıyordu. Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1038 Esas, 2021/458Karar sayılı ve 13.04.2021 tarihli kararında Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve âdet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve âdet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi
kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.” şeklindeki kararla bu hususu vurgulamıştı. Bu kararın gerekçesi ise, örf adet kuralları temeline dayanmaktaydı.
Düğünde takılan takıların kadına ait sayılacağı yönündeki içtihadın temelinde ; geleneksel olarak düğün takılarının gelin için bir tür « güvence » veya « çeyiz » gibi görülmesi, kadının evlilik sonrası yaşayabileceği maddi zorluklara karşı bir ekonomik güvence olarak değerlendirilmesi vardı. Nitekim, Anadolu kültüründe takılar genellikle geline takılır. Altın kemer, bilezikler, kolyeler… Bunların hepsi, kadının « güvencesi » olarak değerlendirilir. Kadın yeni bir hayata adım atarken, ailesinden uzaklaşırken, eline geçen bu takılar onun bir nevi « sigortası » olarak kabul edilir. İslam hukukunda da benzer bir görüş hakimdir; Düğünde kime takıldığı önemli olmaksızın, niyet kadına hediye etmekse, bu takılar artık onun malıdır. Erkek, üzerinde hak iddia edemez. Zira bağış yapılmıştır ve bağış geri alınamaz.
Ancak Yargıtay yakın tarihli kararıyla içtihat değişikliğine giderek düğünde takılan takıların kime ait olacağı konusunu adeta yeniden şekillendirdi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5704 Esas, 2024/2402 Karar sayılı ve 04.04.2024 tarihli kararında “Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir” şeklindeki kararla düğünde takılan takıların hak sahipliğini adeta yeniden düzenledi. Bu karardan şu sonuca ulaşıyoruz
1) Öncelikle taraflar arasında ziynet eşyaların paylaşımı konusunda bir anlaşma olup olmadığına ve yerel örf adete bakılır.
2) Şayet bir anlaşma veya yerel örf adet kuralı mevcut değilse, düğün takıları arasında belli bir cinsiyete özgülenmiş takılar, kime takıldığına bakılmaksızın o cinsiyetteki eşe ait olur. Örneğin bilezik, kolye, küpe gibi kadına özgülenen eşyalar kadının; erkek kol saati gibi erkeğe özgülenen eşyalar erkeğin kabul edilir.
3) Özgü eşyalar dışındaki eşyalar/takılar, kime takıldıysa ona ait kabul edilir.
4) Takı sandığı/torbasına konulan eşyalar/takılar ise -özgü eşyalar dışında kalmak şartıyla- ortak kabul edilir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, içtihat değişikliği gerekçesini « Toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. » şeklinde ifade ediyor.
Yeni içtihat, düğünlerdeki takı meselesini daha bireysel bir düzleme çekiyor. Artık herkesin kendine takılan, kendine ait olacak gibi görünüyor. Ancak bu, pratikte başka sorunları da beraberinde getirebilir.
Çünkü düğünlerde kimse “Ben bunu sadece damat için taktım” diye bir etiket yapıştırmıyor. Takılar genellikle çift için geliyor.Hal böyle olunca, kimin neye niyet ettiğini belirlemek kolay olmuyor.
Bu karar, evlilik kurumunun sadece duygusal değil, aynı zamanda ekonomik ve hukuki bir birliktelik olduğunu bir kez daha gösteriyor. Takıların kimin olacağı, bazen sevginin değil, detayların belirlediği bir konu haline gelebiliyor.
Yargıtay, yılların yerleşik anlayışını değiştirerek “gelenek” ile “gerçeklik” arasında bir denge kurmayı amaçladı. Bu da bize şunu gösteriyor: Hayat değişiyor, ilişkiler değişiyor, hukuk da bu değişimin dışında kalmıyor.
Avukat lif Töre AVRUPAPRESS