Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Yardım ve destek personeliyle toplamda 271 bin kamu görevlimiz ve gönüllümüz deprem bölgesinde vazife üstlendi. Bireysel olarak gelenlerle yaklaşık yarım milyon insanın depremzedelerin imdadına koştuğu bir dönem yaşadık. Milletimizin bu zor günlerde gösterdiği tarihî dayanışma geleceğimize daha bir güvenle bakmamızı sağlamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybına, yıkıma, acıya yol açan 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki artçı sarsıntılar sebebiyle milletimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Depremde hayatını kaybeden 46 bin 104 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli olarak 6 Şubat Saat 04.17’de yaşadığımız 7,7 büyüklüğündeki ilk deprem anından itibaren devlet ve millet olarak tüm imkânlarımızı seferber ettik. Bakanlıklarımızın, kurumlarımızın, kuruluşlarımızın tamamının sahip oldukları tüm arama kurtarma, yardım, destek kapasitelerini deprem bölgesine yönlendirdik.
Yaklaşık 9 saat sonra meydana gelen Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğündeki ikinci deprem, felaketin sonuçlarını daha da ağırlaştırdı. Üst üste gelen bu iki deprem yakın tarihteki diğer afetlerden farklı olarak 11 ilimizdeki 62 ilçe ve 10 bin 190 köyümüzde birden yıkıma yol açtı. Depremin ülkemizde ve özellikle de bölgede ağır kış şartlarının hüküm sürdüğü günlerde yaşanması işleri daha da güçleştirdi. Yıkımın ulaşımdan iletişime ve enerjiye kadar temel altyapıda yol açtığı hasarlar da ayrıca bir sıkıntı olarak karşımıza çıktı. Şehirlerimizin afetlere acil müdahalede bulunacak kamu ve sivil toplum insan kaynağının önemli bir kısmının da deprem yıkıntıları altında kalması ise hem trajik hem pratik sonuçlarıyla zorlukları artırdı. Buna rağmen, deprem şehirlerindeki kamu personeli ile acil müdahale ekipleri süratle toparlanarak kendi acılarını bir kenara bırakıp milletimizin yardımına koştular.
“ÜLKEMİZİN 81 VİLAYETİNİN TAMAMINDAKİ KAMU GÜCÜNÜ SAATLER İÇİNDE DEPREM BÖLGESİ İÇİN HAREKETE GEÇİRDİK”
AFAD’ın koordinasyonunda ülkemizin 81 vilayetinin tamamındaki kamu gücünü saatler içinde, deprem bölgesi için harekete geçirdik. Depremin hemen ardından yola çıkan bakanlarımız, sabah 09.00’dan itibaren deprem sahasındaki şehirlere ulaşıp koordinasyonu üstlendiler. Her şehrimize en az bir, bazı illerimize daha fazla sayıda bakanımızı daimi olarak görevlendirdik. Ayrıca, tüm bakanlarımız deprem bölgesi şehirlerine defalarca giderek kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili eksikleri tespit edip bunları hızla tamamlarken, milletimizin acılarını da paylaştılar.
Valiliklerimiz ve kaymakamlıklarımız başta olmak üzere tüm birimlerimizi, ülkemizin dört bir yanından görevlendirdiğimiz mülki idare personeliyle takviye ettik. Milletvekillerimizin her birini hemen deprem bölgesi illerinde görevlendirerek çalışmalara katkı vermelerini, depremzedelerimizin yanında olmalarını sağladık. Askerimiz, depremden dakikalar sonra harekete geçerek diğer bölgelerden gelen takviyelerle birlikte üzerine düşen görevi bihakkın yerine getirdi, getirmeye devam ediyor.
Polisimiz ve jandarmamız, hem güvenliğin ve düzenin sağlanması hem arama kurtarma çalışmalarındaki destekleri hem yardım faaliyetlerinin yürütülmesindeki hayati rolleriyle âdeta destan yazdı. Sağlık personelimiz, kimi yerlerdeki zarar gören hastanelerimize rağmen, yıkıntıların altından yaralı olarak kurtarılan insanlarımıza şifa dağıtmak için insanüstü bir gayretle çalıştı, çabaladı.
Belediyelerimiz, hem arama kurtarma hem yardım çalışmaları için başkanı, personeli, araç gereçleriyle deprem şehirlerine koştu. Tüm AFAD ekiplerinin yanı sıra, madencilerimizi, ormancılarımızı, DSİ ekiplerimizi, karayolları ekiplerimizi arama kurtarma çalışmalarına katılmak için hemen bölgeye gönderdik. Bölgede getirdiğimiz 18 bin iş makinası, 116 helikopter, 75 uçak, 38 gemi de çalışmalara katıldı. Gerekli eğitime ve donanıma sahip tüm sivil arama kurtarma potansiyelimizi değerlendirdik.
Uluslararası yardım çağrımıza cevap veren NATO ve Avrupa Birliği dâhil 90 ülkeden 11 bin 500’e yakın personele sahip profesyonel arama kurtarma ekiplerini hızla sahaya dağıttık. Böylece, toplamda 35 bin kişiyle dünyada eşi benzeri görülmemiş bir arama kurtarma gücünü bir araya getirdik.
Yardım ve destek personeliyle toplamda 271 bin kamu görevlimiz ve gönüllümüz deprem bölgesinde vazife üstlendi. Bireysel olarak gelenlerle yaklaşık yarım milyon insanın depremzedelerin imdadına koştuğu bir dönem yaşadık. Milletimizin bu zor günlerde gösterdiği tarihî dayanışma geleceğimize daha bir güvenle bakmamızı sağlamıştır.
“ŞARTLARIN ÖNÜMÜZE ÇIKARDIĞI ENGELLERE TESLİM OLMADIK”
Ancak yıkım öylesine çok, yıkım alanı öylesine büyük, iklim ve saha şartları öylesine zorluydu ki yine de çalışmaların ilk anlarında arzu ettiğimiz hıza ve etkinliğe ulaşamadık. Şartların önümüze çıkardığı engellere elbette teslim olmadık. Kapanan yolları süratle açarak, yıkılan altyapıyı hızla kullanılabilir hâle getirerek, kamunun ve özel sektörün elindeki tüm araç ve insan gücünü devreye alarak kısa sürede düzeni sağladık.
Önceliğimizi arama kurtarma çalışmalarına verdik. İdeal bir arama kurtarma ekibinin 80 kişiden, en az da 20 kişiden oluşması gerekiyor. Bir başka ifadeyle asgari personel sayısıyla bile aynı bin 750 binaya müdahale imkânı vardı. Yıkılan ve dolayısıyla arama kurtarma yapılması gereken bina sayısı ise, bırakın ekip sayısını toplam arama kurtarma personeli sayısı kadardı.
Buna rağmen ekiplerimiz yıkıntılar altındaki son canlı insanımızı da oradan sağ salim çıkartabilmek için günlerce durup dinlenmeden çalıştı, çabaladı. Sonuçta belki de bu çapta bir felakette dünyada örneği olmayan bir şekilde, neredeyse depremin 10. gününde arama kurtarma çalışmalarının çoğunu tamamlamayı başardık. Yıkıntıların altından çıkan her canlı insanımızla 85 milyon hep birlikte sevinç gözyaşlarına boğulduk. Hayatını kaybeden her bir insanımızla da yüreklerimiz dağlandı, üzüntümüz gözyaşı olup yanaklarımızdan süzüldü.
Bugün depremin dördüncü haftasını geride bırakırken geriye dönüp baktığımızda yaşadığımız afetin büyüklüğünü daha iyi görüyor, kayıplarımızın acısını daha derinden hissediyoruz. Rabbim ülkemizi ve milletimizi her türlü afetten, kazadan, beladan muhafaza etsin diye duada bulunuyoruz.
“KONTEYNER ŞEHİRLERİN KURULUMUNA HIZ VERDİK”
Depremin yol açtığı geniş yıkım, geride kalan insanlarımızın hayatını da fevkalade zorlaştırdı. Deprem bölgesindeki 11 ilimizde yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı, yani artık kullanılamaz hâle gelmiş bina sayısı 230 bini, buralardaki bağımsız bölüm sayısı da 645 bini buluyor. Evi hasarsız veya az hasarlı olan vatandaşlarımızın bir kısmı da devam eden artçı sarsıntılar sebebiyle yaşadıkları kaygıyla evlerine giremiyor.
Hâlihazırda 3 milyon 320 bin insanımız deprem bölgesinden tahliye edilerek diğer illerimize gitti. Bölgedeki 800 bin insanımız ise şehirlerden ayrılarak köylerine sığındı. Deprem bölgesinde kalan 1,5 milyonu aşkın insanımız çadırlarda, 53 bin insanımız konteynerlerde, 123 bin insanımız Millî Eğitim kurumları başta olmak üzere kamu tesislerinde hayatını sürdürüyor. Ülke genelinde Gençlik Spor Bakanlığı yurtlarımızda 160 bine, otellerde 137 bine yakın depremzedeyi misafir ediyoruz. Bölgede faaliyet yürüten kamu ve sivil yardım kuruluşlarımız her gün 5 milyon 800 bin insanımıza hizmet veriyor.
Çadırlarda barınmanın zorluğu ile diğer şehirlerimize giden insanlarımızın bir an önce evlerine geri dönmek istediklerini bildiğimiz için konteyner şehirlerin kurulumuna hız verdik. Konteyner kentleri elektriğiyle, suyuyla, kanalizasyonuyla, yoluyla, sosyal tesisleriyle âdeta yeni bir yerleşim yeri altyapısıyla kuruyoruz. Tabii bu da biraz vakit alıyor. Amacımız, 2 aya kadar 100 bin konteyner kurarak yarım milyon depremzedeyi daha iyi şartlarda barınabilecekleri bu alanlara taşımaktır. Gerekirse konteyner sayısını daha da artırabiliriz. Ülkemizdeki üretimi ve yurt dışından gelen hibeleri bu doğrultuda seferber ettik.
“ŞEHİRLERİMİZİ İNŞA ÇALIŞMALARIMIZI YENİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ İLE BİRLİKTE PLANLIYORUZ”
Ve bu noktada barınma sorunu yanında şehirlerimizin günlük hayatlarının ayrılmaz bir parçası olan ticari faaliyetlerin ayağa kaldırılması konusuna da önem veriyoruz. Esnafımız hasarsız iş yerlerini açmaya, fabrikalarımız üretime başladı. Yıkılan veya kullanılamaz hâle gelen iş yerleri için de mobil çözümler geliştiriyoruz.
Bugüne kadar 6 bin geçici ticarethane kurarak esnafımızın hizmetine verdik. Ayrıca, Teskomb’un sponsorluğunda 3 bin konteynerden oluşan çarşılar kuruyoruz. Bölgenin ayağa kaldırılmasında kritik öneme sahip sanayi tesisleri, fabrikalar, işletmeler ve diğer istihdam alanları için gereken tüm destekleri sağlayacağız. Şehirlerimizi inşa ve ihya çalışmalarımızı yeni organize sanayi bölgeleri, sanayi siteleri, ticaret merkezleriyle birlikte planlıyoruz.
Deprem bölgesindeki işletmelerin KOSGEB’e olan 2023 borçlarını felakette hayatını kaybeden işletmecilerimizin ise tüm borçlarını siliyoruz. Cazibe merkezleri destekleme programını tüm deprem bölgesi ilçelerimize teşmil ederek hepsinin de altıncı bölge desteklerinden yararlanabilmesini temin ediyoruz. Kalkınma ajanslarımızın tüm kaynaklarını afet bölgesi şehirlerine aktararak projelerin finansmanındaki devlet katkısını en üst seviyeye çıkartıyoruz.
Bireysel ve KOBİ kredilerinin ödemelerindeki ertelemeler yanında, daha önce açıkladığımız 250 milyar liralık KGF destekli kredi paketine 100 milyar lira daha ilave ettik.
Depremde ağır hasara uğrayan yerlerde dükkânlarını hemen faaliyete geçirmek isteyen esnaf ve sanatkârlarımıza 250 bin liraya kadar 12 ayı ödemesiz 60 ay vadeli, yarısını da Hazine’nin ödeyeceği yüzde 7,5 faizli kredi veriyoruz.
Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarını da bölgedeki istihdamı güçlendirmek için devreye alıyoruz. Toplum yararına çalışma programıyla bölgeye sağladığımız istihdamı özellikle ihtiyaç sahibi ailelere öncelik vererek 50 bin kişiye çıkartıyoruz.
“ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİMİNİN AKSAMAMASI İÇİN GAYRET GÖSTERİYORUZ”
Aynı şekilde çocuklarımızın eğitiminin aksamaması için de gayret gösteriyoruz. Çadırlarda, konteynerlerde kurduğumuz eğitim yuvalarında evlatlarımızı hem yeniden okula hazırlıyor hem depremin ruh dünyalarında yol açtığı tahribatı gidermeye çalışıyoruz.
İllerin okulların binalarının durumlarına göre kademeli olarak ilk ve orta dereceli eğitim kurumlarımızı açmaya başladık. İlk etapta 3 ilimizde 1 Mart’ta başlayan eğitim-öğretim, 3 ilimizde 13 Mart’ta, 4 ilimizde ise 27 Mart’ta devreye girecek.
Depremzede vatandaşlarımıza psikososyal destek vermek için 8 bin personelimiz sahada görev yapıyor.
Sağlık hizmetlerini, hastaneler yanında ihtiyaç duyulan yerlerde kurulan mobil sağlık merkezlerinde eksiksiz olarak sunmanın gayreti içindeyiz.
Çiftçilerimizin üretime devam edebilmelerini temin amacıyla, kendilerine destek ödemelerinin peşin yapılmasından yem ve gübre katkısına kadar her türlü kolaylığı gösteriyoruz.
“1 MİLYON 61 BİNDEN FAZLA DEPREMZEDEYE HANE BAŞINA 10 BİN LİRA ACİL YARDIM ÖDEMESİ YAPTIK”
İnsanlarımızın barınma taleplerini karşılarken, diğer ihtiyaçlarını da ihmal etmiyoruz. Bugüne kadar 1 milyon 61 binden fazla depremzedeye hane başına 10 bin lira acil yardım ödemesi yaptık. Evleri kullanılamaz hâle gelen depremzedelerimize hane başı 15’er bin lira taşınma yardımı ödemesine başladık. Kiraya çıkan depremzedelere 3 bin lira ile 5 bin lira arasında destek veriyoruz. Yakınları vefat eden depremzedelerimize de 100’er bin lira ödüyoruz.
Diğer şehirlere giden depremzedelerimize hem valilik ve kaymakamlıklarımız hem belediyelerimiz hem sivil toplum kuruluşlarımız hem vatandaşlarımız sahip çıkıyor. Bu insanlarımızın barınmadan gıda ve giyime kadar tüm ihtiyaçlarının el birliği ile karşılandığı dünyaya örnek olacak bir dayanışma görüyoruz.
Hiç şüphesiz, gerek depremin ilk günlerinde gerek daha sonraki süreçte canımızı acıtan istisnai örneklere de şahit olduk. Aldığımız tedbirler, hayata geçirdiğimiz uygulamalar ve gösterdiğimiz kararlı duruşla bunları kısa sürede aştık. Devletimizin gücü ve milletimizin alicenaplığı öylesine büyüktü ki, bu kötü emsaller önemsiz birer teferruat olarak kaldı.
“AMACIMIZ, ÖNÜMÜZDEKİ 2 AY İÇİNDE 244 BİN KONUTUN VE 75 BİN KÖY EVİNİN İNŞASINA BAŞLAMAKTIR”
Hamdolsun, 4 haftanın sonunda arama kurtarma çalışmalarını tamamladığımız, barınma ve gıda sorunlarını çözdüğümüz, enkaz kaldırma çalışmalarına hızla devam ettiğimiz bir yere geldik. Sadece yıkık ve acil yıkılacak olarak hızla enkazını kaldırmamız gereken 50 bin bina var. Bir yandan da insanlarımızı en kısa sürede yeni evlerine taşımak istiyoruz. Bunun için en önemli gündemimiz, insanlarımızı bir an evvel güvenle ve huzurla yaşayacakları yeni evlerine kavuşturmaktır.
Amacımız, önümüzdeki 2 ay içinde 244 bin konutun ve 75 bin köy evinin inşasına başlamaktır. Bugün itibarıyla bunlardan yaklaşık 22 bininin inşasına geçilmiştir. Mevcut planlamaya göre 405 bini konut ve 83 bini köy evi olmak üzere toplamda 488 bin yeni hane yaparak vatandaşlarımıza teslim edeceğiz. Hatta bu sayıya yaklaşık 40 bin binadaki 164 bin orta hasarlı bağımsız bölümü ekleyecek çalışmayı da başlatıyoruz. Kamu binalarını da öncelik sırasına göre yine TOKİ eliyle yapacağız. Hasar tespit çalışmaları tamamlandığında bu sayı kesinleşecektir.
Yeni yerleşim yerlerini yüksekliği 3 veya 4 katı geçmeyecek binalarda 3 oda 1 salon olarak yerel mimariye uygun şekilde altyapısıyla, okuluyla, sağlık merkeziyle, camisiyle, çarşısıyla, parkıyla başlı başına bir yaşam alanı olarak tasarlıyoruz. Yıkılan binaların olduğu yerlerdeki ihya çalışmalarını zemini uygunsa seyreltilmiş yoğunluğa göre yürüteceğiz. Hak sahiplerine konutlarını 1 yıl içinde teslim etmeyi hedefliyoruz.
“TOKİ, TEKNİK YETERLİLİĞİ VE UYGULAMA KABİLİYETİYLE DEPREMDEN ALNININ AKIYLA ÇIKTI”
Deprem bölgelerindeki şehirlerimizin yeniden inşası ve ihyası sürecini, son 20 yıldaki tecrübelerimiz ışığında hamdolsun hızla ve etkin şekilde yürütebilecek bir birikime sahibiz. Bugüne kadar 1 milyon 180 bin insanımızı ev sahibi yapan TOKİ, teknik yeterliliği ve uygulama kabiliyetiyle depremden alnının akıyla çıktı. Son olarak TOKİ vasıtasıyla 500 bin konut, 1 milyon altyapılı arsa ve 50 bin iş yeri projesiyle milletimizin huzuruna çıkmıştık. Depremde yıkılan şehirlerimizi yeniden ayağa kaldırma sürecini de TOKİ vasıtasıyla yaparak ülkemizin elindeki bu imkânı en iyi şekilde değerlendireceğiz.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı geri getiremeyiz ama bunun dışındaki tüm yıkımları, tüm zararları, tüm kayıpları telafi etme kararlılığına sahibiz. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde hayat tamamen normale dönmeden bize durmak, dinlenmek haramdır.
Hükûmet olarak bugüne kadar ülkemizi depreme ve diğer afetlere hazırlamak için kapsamlı çalışmalar yaptık. Deprem yanında sel, yangın, heyelan, kuraklık gibi tabiat olaylarıyla çevremizdeki siyasi ve sosyal krizlerin ülkemize muhtemel etkilerine karşı alacağımız tedbirleri sonraki müdahale adımlarıyla detaylıca planlıyoruz.
KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ
Nitekim bizi şuradan hatırlamanız lazım: Van, Elazığ, Malatya, İzmir depremlerinde, Antalya, Muğla yangınlarında, Kastamonu, Bartın, Giresun sel afetlerinde bu konularda hükûmetimiz çok ciddi ve başarılı sınavlar verdi. İlkini tam da deprem günü Kahramanmaraş’ta uygulamaya koyacağımız afete hazırlık planlarıyla ülkemizin tamamını kuşatan yeni hazırlıklar içindeydik. Yaklaşık 10 yıldır mücadelesini yürüttüğümüz kentsel dönüşüm projeleri de Türkiye’nin afet hazırlık çalışmalarından biriydi. Ancak, 6 Şubat’ta bir kez daha gördük ki felaketler bizim hazırlıklarımızı beklemiyor. Dolayısıyla artık her ne yapacaksak daha hızlı, daha kararlı, daha etkin şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor.
Tek başına kentsel dönüşüm projelerinde yaşadığımız sıkıntılar bile afetlerle mücadelede yeni bir anlayışı ve yöntemi hayata geçirmemizin şart olduğunu gösteriyor. Milletimiz şahittir, kentsel dönüşüm projelerinin bir an önce tamamlanması, bu adımlara engel olunmaması için âdeta yalvardık. Bu konunun siyasetin malzemesi olamayacak kadar hayati öneme sahip bulunduğunu, kaybedilen her anının bizi göz göre göre gelen büyük yıkımlara ve kayıplara biraz daha yaklaştırdığını söyledik.
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı kontrolsüz köyden kente göç akını şehirlerimizin sadece çevresinde sağlıksız yapılaşmaya yol açmakla kalmamış, merkezlerini de felç etmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan kalitesiz yapı stokumuz bir süre sonra en büyük baş ağrımız hâline dönüşmüştür. Tek çözüm şehirlerimizi mümkün olan yerlerde mahallinde, mümkün olmayan yerlerde ise çevredeki uygun alanlarda tekrar inşa etmektir.
Kentsel dönüşüm projeleriyle bugüne kadar yenilediğimiz 3,3 milyon konut elbette önemlidir. Biz sürekli 15 yıldır kentsel dönüşüm dedik Başta ana muhalefet olmak üzere yavru muhalefet onlar ise biz kentsel dönüşüme karşıyız dediler. Bununla ilgili çeşitli kalkıp mitingler yaptılar, vatandaşı topladılar. Ve şimdi de o vatandaş bizim önümüzü kesiyor, ‘Ne olur gelin bizim de binalarımızı artık yıkın.’ Ama bak biz 10 sene önce, 15 sene önce size kentsel dönüşüm dedik, eğer o zaman bizim bu talebimize uysaydınız bugün bu binalar bitmiş olacaktı. İşte benim oturduğum yer, Üsküdar Burhaniye’de oturuyordum, yalvardım, ama kabul ettiremedim. Şimdi ise o çevrede dört dörtlük binalar yapıldı, binaların her biri birbirinden güzel, zemin artı 3, bu güzellikteki binalarla, caddeler ağaçlandırmasıyla, yeşiliyle, bütün peyzajıyla çok çok farklı bir görüntü ortaya koyuyor.
Bu hafta yine Vahdettin Köşkü’ne giderken vatandaş önümü kesti, ‘Ne olur işte bizim buraya da başlayın.’ Ama bak sonra vazgeçmeyin. ‘Hayır, kime bizi havale ediyorsan et, Sayın Başkan, ne olur bizim buraya da başlayın.’ Tabii arkadaşlarımıza talimatı verdik, tamam dedik. İnşallah buraya da başlayacağız.
Yani zaman su gibi akıp gidiyor, öbür tarafta bakıyorsun bay bay Kemal gidiyor mitingler yapıyor, ‘Sakın ha’ diyor. ‘Burada denize nazır evler yapılacakmış.’ diyor. Tabii ki denize nazır evler de yapılacak, ama kime yapılacak? Biz bunu kendimize yapmıyoruz ki, burada oturan vatandaşımıza yapacağız. Diyoruz ki; ne olur gelin şu anda oturduğunuz imara aykırı olan bu evlerden kurtulun ve size gerçekten yakışan evleri bir an önce yapalım. Basın mensuplarına da tavsiye ederim, Üsküdar Küplüce’ye gidin, Çamlıca Camii’nin altındaki yeni yapılan yerlere bir gidin, oraları görmenizde fayda var.
Şu anda hâlen 81 ilimizde 250 bin konutun yenilenmesi, ayrıca TOKİ’nin sosyal projelerinizde de ilave 250 bin konutun inşası sürüyor. Yıllarca önümüzü kestiler. Fikirtepe, bir kısmı Kadıköy’de, bir kısmı Üsküdar’da; yaptırmadılar, ama şimdi yapılıyor. Eğer önümüz kesilmemiş olsaydı, oralar da bitmiş olacaktı. Öyle mi Sayın Bakanım? Ama hep önümüzü kestiler.
Son depremlerde yıkılan binaların yüzde 98’nin 2000 yılı öncesi inşaatlar olması, son dönemde özel sektörümüzün de bu konuda mesafe katettiğine işaret ediyor. Bunun istisnası olan her hadiseyi yakından takip ediyor ve gereğinin yapılmasını sağlıyoruz. Ama şu gerçeğin altını bir kez daha çizmemiz de şarttır: Kimi muhalefet partilerinin, kimi belediyelerin, kimi sivil toplum kuruluşu görünümlü ideolojik yapıların, hatta kimi de tahriklere kapılan vatandaşımızın kurbanı kentsel dönüşüm projelerindeki kayıplar bizi büyük bir tehditle karşı karşıya bıraktı.
İstanbul başta olmak üzere ülkemizde 6,5 milyon yapının acilen dönüşmesi gerçeği karşımızda dururken, siyasi hesaplar ve bireysel hırslarla süreci geciktirmenin vebali çok ağırdır. Buradan bir kez daha tüm vatandaşlarıma 6 Şubat acılarını tekrar yaşamamak için eski ve riskli binalarını en kısa vakitte kentsel dönüşüme sokmaları çağrısında bulunuyorum. Özellikle de hep İstanbul konuşuluyor, ama ben buradan şimdi ana muhalefetin başındaki zata da konuşuyorum; İzmir, İzmir’in Karabağlar semti. Karabağlar’ın süratle bir kentsel dönüşüm ve değişime ihtiyacı var. Hadi bakalım İzmir’in belediyesi zat-ı şahanelerinde, niye burayla ilgili bir çalışma yapmadınız? Hadi yapın çalışmayı. Karabağlar’ı şöyle bir değiştirin, dönüştürün, bir adım atın be; yok yok. Orada yaşayan insanlar insan değil mi? Onlar için ideal konutlara kavuşma ve bunların içinde yaşama hakları yok mu?
Oranın aynı zamanda milletvekilisin ve şu anda da ana muhalefet olarak baştasın, hadi bakalım. büyükşehir belediye başkanına söyle ne yapacaksa yapsın görelim, biz de alkışlayalım. Yapamazsınız, sizin öyle bir derdiniz yok, öyle bir aşkınız yok. Aynı şey Ankara için de geçerli, hadi yapın. Ankara Büyükşehir sizde, atın adımları. İstanbul’da KİPTAŞ’ın kurucusu benim, Belediye Başkanlığımda kurdum. Şimdi KİPTAŞ onlarda yapın bir şey ya, yok yapamazlar. Dertli olmak lazım dertli, eğer derdiniz yoksa hiçbir şey yapamazsınız.
TÜRKİYE ULUSAL RİSK KALKANI TOPLANTISI
Kentsel dönüşüm projelerini hızlandırmak için uzun vadeli, sübvansiyonlu bir finans yönetimini de önümüzdeki günlerde hayata geçiriyoruz. Geçtiğimiz cuma günü İstanbul’da Dolmabahçe’de farklı ihtisas alanlarından 110 bilim insanımız ve uzmanımızla yaptığımız toplantıda tüm bu hususları enine boyuna değerlendirdik. Bu afetlere karşı nasıl tedbirler alacağız, tüm ilim adamlarıyla bunu değerlendirdik. Ve yaptığımız bu görüşmeleri hepsini kayda aldık. Bu vesileyle de Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli Toplantısı’na iştirak ederek katkı veren tüm bilim insanlarımıza ve uzmanlarımıza bir kez daha şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
Bu toplantıda afetler konusunda tespit ve tekliflerde büyük ölçüde fikir birliği olduğunu gördük. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu risklerin bütüncül bir anlayışla öncesi, afet anı ve sonrasıyla beraber değerlendirilerek hukuki altyapısı ve uygulama yöntemlerinin buna göre belirlenmesi gerekiyor. Biz de bu tabloya bakarak Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarına risk ve afet konularıyla ilgili çalışmaları takip edecek yeni bir kurul ekleyeceğimizi oradaki hazirunla paylaştık. Yeni bir kurul, Dolmabahçe’deki Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli Toplantısı’ndaki her tespiti ve teklifi dikkate alarak yol haritamızı sürekli geliştirmek suretiyle çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Afet yasasından afet yönetiminin, özellikle de kurumsal yapısının güçlendirilmesine kadar pek çok alanda yapacağımız çalışmalar için şimdiden hazırlıkları başladık.
Sadece şehirlerimizi değil toplumumuza da afetlere karşı dirençli hâle getirmek istiyoruz. Bu da ancak hükûmeti, bakanlıkları, kurumları, belediyeleri, sivil toplumu, vatandaşı dâhil tüm unsurlarıyla ülkemizde topyekûn anlayış birliği, uygulama bilinci, denetleme kararlılığı sağlamamızla mümkündür. İnşallah yeni dönümde bunu mutlaka başaracağız.
Tarih bize bir ülkenin her şeyi yerle bir olsa bile medeniyet ve kültür bilincine sahip tek bir ocaktan milletin yeniden dirilebileceğini, aksi bir durumda ise milyonluk yığınların anlam ifade etmeyeceğini gösteriyor. Deprem bölgelerimizin yeniden inşası ve ihyasını planlarken maddi telafiyle birlikte ruhlarımızda açılan yaraların tedavisini, yani manevi gücümüzü tahkim etmeye de önem veriyoruz.
“BÖLGESEL VE KÜRESEL DÜZEYDE PEK ÇOK AVANTAJA SAHİBİZ”
Türkiye 1999 depremini yaşadığında kişi başına, bakın burası çok önemli, kişi başına bizim millî gelirimiz neydi biliyor musunuz? 2 bin 800 dolar. Şimdi elhamdülillah 10 bin doları aştık; nereden nereye. Bu neyle oldu? İstikrar ve güvenle oldu. Kendimize inandık, azmettik. Peki, bu yeter mi? Hayır, bu da yetmez. Bizim bunu bir defa 15-20 buralara çıkarmamız gerekiyor ve bunu da inşallah önümüzdeki dönem de çıkaracağız, ama bunu istikrar ve güven ikliminden aldığımız güçle yapacağız.
Ve değerli kardeşlerim; 20 yılda asırlık eksiklerini tamamladığımız sağlam bir altyapıya, bölgesel ve küresel düzeyde pek çok avantaja sahibiz. Böyle bir Türkiye sadece depremin yol açtığı sıkıntıları kısa sürede aşmakla kalmayacaktır. Milletçe yaşadığımız bu büyük felaketi çıkardığımız dersler ve geleceğimize olan güvenimizin verdiği motivasyonla daha büyük bir atılımın vesilesi hâline getirebiliriz. Şehirlerimizi yeniden kurarken sadece beton ve demir yığınlarından oluşan binalar yapmayacak, maziden atiye uzatacağımız köprülerle onları ruh verecek, anlam katacak kimlikler de kazandıracağız.
Bu akşam arkadaşlarımızla onu konuştum, bütün kamu binalarında lütfen şuna dikkat edeceğiz: Ne olursa olsun, nasıl bazı hastanelerimizde bizim şu anda ne var? Sismik izolatörler var. Bunu kamu binalarımızda, özellikle de hastanelerimiz de, okullarımızda bunu yaygınlaştırmamız lazım. Yaygınlaştıralım ki huzur bulalım. Bizlere bu toprakları vatan olarak bırakan ecdadın ve deprem yıkıntıları altında hayatlarını kaybeden insanlarımızın emanetine ancak bu şekilde sahip çıkabileceğimize inanıyorum.
“TARİHÎ VE KÜLTÜRÜ FANUS İÇİNE SIKIŞTIRILAMAYACAK KADAR ZENGİN BİR COĞRAFYAYA SAHİBİZ”
Biz tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de bir medeniyet tasavvuru, kültür ve sanat zevki olan bir milletiz. Şair öyle diyor: ‘Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz / Gelmişiz, dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz.’
Biz böyle bir milletiz, bizi kimse öyle sağda, solda, sokakta bulmadı. Küllerinden ayağa kalkan bir milletiz. Evet, son 70 yılda siyasi, ekonomik, sosyal şartların getirdiği bir fetret dönemi yaşadık, ama bu ara dönem artık geride kaldı. Depremde yıkılanla birlikte tüm şehirlerimizi sadece maddi unsurları ve altyapısıyla değil medeniyet ve kültür değerleriyle de, dünüyle, bugünüyle, yarınıyla bir bütün olarak ayağa kaldırmak boynumuz borcudur.
Tarihî ve kültürü fanus içine sıkıştırılamayacak kadar zengin bir coğrafyaya sahibiz. İşte Hatay, Antakya düşünün tamamen orası bir kültürler coğrafyası. Müslüman var, Musevi var, öbür tarafta Hristiyan da var hepsi bir arada, ibadethaneleri bir arada. Bu zenginliği yeni yerleşim yerlerimizde de yaşatacağız. Öncelikle depremin zarar verdiği tüm tarihî ve kültürel varlıklarımıza hassasiyetle sahip çıkacağız. İnsanımızın kimliğini biçimlendiren hiçbir maddi ve manevi kültür varlığımızı ihmal etmeyeceğiz. Yeni yerleşim yerlerini de kültür merkezleriyle, kütüphaneleriyle, müzeleriyle, camileriyle velhasıl tüm donanımlarıyla medeniyet tasavvurumuzu hayatın her alanında gerçekleştirebileceğimiz şekilde kuracağız. Kentsel dönüşüm projelerinin de bu esaslar dahilinde yürütülmesini sağlayacağız.
Fay hatlarına, dere yataklarına, heyelan bölgelerine bina yapıldığı dönem artık bitmiştir. Bu konuda sorumluluğu yerine getirmeyen kurumlardan hesap sormayı en önemli vazifemiz olarak kabul ediyoruz. Milyonların yüreğine ateş düşürmektense, kimliğine bakmaksızın istismar peşinde olan bir avuç muhterisin ve ihmali ile bu duruma sebebiyet verenlerin canını yakmaktan asla kaçınmayacağız. Tarihi tekerrür ettirmemek için yaşadıklarımızdan, kayıplarımızdan, acılarımızdan ibret alacağız.
“BİZİM TEK GÜNDEMİMİZ DEPREMDİR, DEPREM YARALARINI SARMAKTIR”
Diğer yandan şu gerçeği de unutmamamız gerekiyor: Ülkemizin 6 Şubat’ta yaşadığı depremler 11 şehrimizde yol açtığı yıkım yanında, insani ve ekonomik sonuçlarıyla diğer 70 vilayetimizde de etkisi hissedilen genel bir afete dönüşmüştür. Türkiye’nin asrın felaketi olarak tanımlanan bu afetlerinin yaralarını sarması, doğrudan ve dolaylı etkilerini toparlaması için güçlü bir yönetime, güçlü bir siyasi iradeye ihtiyacı vardır. Yıkım alanı ve etkisi itibariyle dünyada eşi benzeri görülmemiş böyle bir felaketin üstesinden gelmek, devletimizle birlikte vatandaşımızın bekasını güvence altına almak, şehirlerimizi ve toplumumuzu afetlere karşı dirençli hâle getirmek, tüm bunlar ancak siyasi istikrar ikliminin tahkimiyle mümkündür. Görüldüğü gibi, bizim tek gündemimiz depremdir, deprem yaralarını sarmaktır, ülkemizi ve şehirlerimizi afetlere hazırlamaktır.
Seçim süreci, beraberinde getirdiği yıpratıcı siyasi gerilimler ve gündemi uzunca bir süre kilitlemesi sebebiyle ister istemez bu çabaları gölgeme riski taşıyor. Hâlbuki Türkiye’nin ihtiyacı, deprem bölgesindeki yaraları saracak ve ülkenin tüm kayıplarını hızla telafi edecek bir odaklanmadır. Bunun için de gündem sapmasına yol açacak seçim sürecinin bir an önce geride bırakılması, ülkenin seçim gerilimi ve tartışmalarından hızla çıkması şarttır. Seçimlerin daha önce açıkladığımız 14 Mayıs tarihinde yapılmasının bize bu imkânı vereceğine inanıyoruz. Bizim seçim sürecindeki gündemimiz yine deprem olacaktır, yine depremin yol açtığı maddi ve manevi kayıpların telafisi olacaktır. Ülkemizin bir bölümü yıkılmış, 10 milyon insanımız evinden, işinden, huzurundan olmuşken, siyasi çekişmelerle, polemiklerle, kavgalarla örülü bir seçim kampanyası yapmayı içimize sindiremeyiz.
Biliyorsunuz, depremin ilk gününden itibaren asla siyasi tartışmalara girmedik. Söylenen her şeyi, sergilenen her tutumu not ettiğimizi belirtmekle yetindik. Milletimizi devletine karşı tahrik edenleri de, yalan ve iftiralarla çalışmaları tehlikeye atanları da, kamu görevlilerimiz ve vatandaşlarımız bölgede mücadele ederken rahat koltuklarında ahkâm kesenleri de, insanımız can derdindeyken mal bölüşümü derdine düşenleri de, kısacası gördüğümüz, duyduğumuz her şeyi not ettik.
“TÜRKİYE’NİN VAKİT KAYBINA, ENERJİ İSRAFINA TAHAMMÜLÜ YOKTUR”
Depremzedelerimizin yaralarını sarıp yüzlerini güldürene kadar bu notları tutmayı sürdüreceğiz. Ülkemiz bu felaketin izlerini silip yeniden normal gündemine döndükten sonra ise herkese hak ettiği cevabı verecek, herkes hak ettiği muameleye tabi tutacağız. O güne kadar milletimize ve özellikle de depremzede vatandaşlarımıza olan hürmetimiz gereği başka bir gündemle, başka bir tartışmayla meşgul olmayacağız. Esasen Türkiye’nin böyle bir vakit kaybına, enerji israfına, dikkat dağınıklığına tahammülü de yoktur.
Bunun için, Türkiye için hemen şimdi diyoruz. Kahramanmaraş için hemen şimdi diyoruz. Hatay için hemen şimdi diyoruz. Adıyaman için hemen şimdi diyoruz. Malatya için hemen şimdi diyoruz. Gaziantep için hemen şimdi diyoruz. Osmaniye için hemen şimdi diyoruz. Kilis için hemen şimdi diyoruz. Adana için hemen şimdi diyoruz. Şanlıurfa için hemen şimdi diyoruz. Diyarbakır için hemen şimdi diyoruz. Elazığ için hemen şimdi diyoruz. Bunlarla birlikte ülkemizin diğer 70 vilayetinin her bir içi hemen şimdi diyoruz.
İnşallah 10 Mart Cuma günü anayasanın bize verdiği yetkiye dayanarak alacağımız seçim kararının ertesi gün Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla süreci başlatıyoruz. Tabi kararın yayımlandığı 11 Mart itibarıyla seçim takvimiyle ilgili hususlar Yüksek Seçim Kurulunun yetki alanına girmektedir. Bu süreçte başka ile taşınan, başka ildeki yurt ve misafirhane gibi yerlerde konaklayan, çocuğunun kaydını başka ile alan, sağlık nedeniyle başka ile giden, seçmen kütüğünü yaşadığı yere nakleden, velhasıl hangi sebeple olursa olsun 6 Şubat felaketinden sonra ikametgâhını veya seçmen kaydını değiştiren depremzedelerimizin kendilerine sağlanan hak ve imkânlardan mahrum kalmamalarını sağlayacak bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini de yayınlıyoruz.
Depremle ilgili çalışmalarımızın ve seçim sürecinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Sözlerime son verirken milletimizin ve tüm İslam âleminin bu gece idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerif’in müjdecisi Leyle-i Berat’ını tebrik ediyorum.
İnşallah Leyle-i Berat bütün bu afetlerden kurtuluşumuzun da bir vesilesi olsun. Bu mübarek gecenin ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini Rabbim niyaz ediyorum.
#Cumhurbaşkanı #Erdoğan